"marsilya uzakta duruyordu / macera beni çekiyordu"

a5b5d-imgp0001b2b25281562529“aşkale’de kel bir dağ vardı 
nefesimi keserdi tıkanırdım 
beni varlık vergisi yıktı 
üç sefer askerlik ettim 
gözüme kargalar konardı 
elimde değildi ne yapayım 
marsilya uzakta duruyordu 
macera beni çekiyordu 
istanbul’u sevmiyordum 
alıp başımı gidecektim”
Attilâ İlhan

 

Bir Tatyos değiliz ya, yine de…

Attilâ İlhan’ın hem düşünsel dünyası hem de edebiyatı Fransa’dan çokça beslenir. Genelde Paris ön plana çıksa da, Marsilya’yı İstanbul’la aynı porteye dizdiğini düşünürüm. Herhalde edebiyatında liman kentlerini dolanırken benzer bir ruhu hissettiğimden. Biraz karanlık, biraz gölgeli tarafından hayatla dolu, çokça yalnız, ziyadesiyle yorgun… Köhneliğin tadı, kokusu, dokusu olan şehirler, metinler… Bir akşam vakti Marsilya’da dolaşırken şiir var aklımda. Bu bir turistik gezi değil, bu bir gezi yazısı olamayabilir. Yine de deneyelim…

Tarihlerini hala tam toparlayamadığım (2001’den önce ya da 2004’ten sonra değil) ama şimdiki benden başka bir ben, bambaşka bir ben olmaya adım atarken yolum geçmişti Marsilya’dan. Yazdı, onu hatırlıyorum, ve durup denizin kokusunu içime çektiğimi. Bir de Milan aktarmalı uçtuğumu ve çok fazla kalmadığımızı. Sonra… Kaybolduğumu ve yolumun “red light district”e düştüğünü hatırlıyorum, ama “red light district” nerede(ydi) onu hatırlamıyorum. Kaybolmuşum, hatırlamamam normal. Ama balkondan bana laf atan ablaları hatırlıyorum.

İşte bu gezi biraz öyle bir gezi. Günlük tutma alışkanlığım olmadığından, zihnin günlüğünde biriken hikayeleri gerçek boyutlarıyla önüme serip düzene sokuyorum. Tıpkısının aynısını temize çekmek değil de, yerlerin ve yolların hikayelerini başka bir anlatıcıya teslim etmek, diyelim. Marsilya’ya dönelim.

Marsilya, tarihin hemen her döneminde, dünyanın Avrupa’ya, Avrupa’nın dünyaya aktığı önemli bir liman. Dünyaya akmak derken aslında Akdeniz’den açılan, Afrika’ya ve ötesine uzanan, ideolojik konumlanışı gayet belirgin bir batı-doğu seyahat geleneğinden bahsediyoruz. Zamanla dönüşecek olsa da, uzun süre maceracı ve/veya varlıklı batılının egzotik öteki’ye yöneldiği ve egzotik öteki’den bulup getirdiklerini hikayeleriyle sergilediği bir kurgu; değiştikçe, dönüştükçe farklı anlatılarla sürekli yeniden yazılan bir ilişki.

Günümüzde uçakla seyahatin geniş kitlelere ulaşılabilir olmasıyla Marsilya gibi liman kentleri daha çok turizmle ön plana çıkıyor. Elbette kültürlerin kesişme noktası olmalarının getirdiği canlılık, hareketlilik ve çok renklilik hala mevcut. Marsilya belki de coğrafi konumu nedeniyle bir miktar eski niteliğini taşıyor olabilir. Bu yüzyılın sürgünlerinin ve göçmenlerinin giriş noktası en azından. O girişin nasıl gerçekleştiği ise yüzeyde etnik gibi görünse de bence sınıfsal bir detay. Yine de, her büyük şehrin aynılaştığı bu küresel düzende, Marsilya’yı görebilmek için kafayı marka dükkanların hizasından yukarı kaldırmak biraz olsun işe yarayabiliyor.

"marsilya uzakta duruyordu / macera beni çekiyordu"

Çoğunluğunu turistlerin oluşturduğu canlılık ve hareketlilik muhtemelen Marsilya’nın önemli geçim kaynaklarından biri. İşin bu kısmı ilgimi çekmediği için araştırmadım açıkçası, benimki sadece bir tahmin. Zaten nerde o eski “flaneur”ler mirim, huysuz ruh haliyle turizmin kalabalığını kesiyorum oturduğum yerden. Ben de onlardan biriyim … miyim… belki bir miktar. Ama bir şehrin sokaklarında kaybolabilme potansiyelimi sadece yön algımın nerdeyse hiç olmaması üzerinden yorumlamak bence bana haksızlık olur, yapmayalım. Yüceltelim, aslında verili olan düzene, turizmin kapitalist eğlence kapanına bir başkaldırı, diyelim, bir çatal almak isteyenler için buraya bırakalım. (Yok, burda romantik bir “kaybolma” halinden bahsetmiyorum. Ciddi ciddi, hiçbir haritanın doğru yönü gösterme ihtimalinin olmadığı, biri, bak bacım burdan dümdüz na böyle gidiyorsun, şeklinde açıklamadan işin içinden çıkamama seviyesinden bahsediyorum. Bazen, Papatya’nın dediği gibi, aklına ilk gelen yön var ya, hah, onun tam tersine git, de iş görüyor.)

İşin espirisi bir yana (espirili gerçekçilik), bu yolculuk boyunca 3 farklı gün geçirmiş olsam da, Marsilya’da turistik bir tur yaptığımı söyleyemem. Biraz Marsilya’yı seyahatin tamamı için merkez noktası yaptığımdan sanırım, biraz da buraya bir gün tekrar geleceğimi hissettiğimden. Eski ve yeni göçmenlerin turistlerle karıştığı Le Vieux Port’ta dolanırken Alphonse Daudet’nin Tartarin’i Marsilya’dan bir gemiyle Cezayir’e gönderişini düşünüyorum. Doğduğu kent olmasına rağmen, Edmond Rostand’a dair pek bir iz bulamadığım dar sokaklarında gezinirken birbirinden güzel ferforjeleriyle Fransız balkonlarını ve ahşap panjurları inceliyorum. Bir dahaki gelişimde Monte Cristo Kontu’nun Chateau d’If’ini ve La Corniche’i göreceğime dair kendime söz vererek Notre Dame de la Garde’a doğru tırmanıyorum.

"marsilya uzakta duruyordu / macera beni çekiyordu"Eski bir kalenin kalıntıları üzerine kurulmuş olan Notre Dame de la Garde Marsilya’nın hemen her yerinden görülebiliyor. Trenle gelirseniz St. Charles Garı’nın merdivenlerinde durduğunuzda ilk göze çarpan detay. Eğer sokakları dolana dolana çıkmak istemezseniz otobüsle ulaşabileceğiniz ve vardığınızda bütün kentin, Akdeniz’in ve ötesinin göz alabildiğine önünüze serildiği en yüksek nokta. Bütün sadeliğine rağmen oldukça ihtişamlı bir yapı olmakla beraber, içine girdiğinizde güzel bir Katolik katedralin ince işlenmiş detayları göz alıyor. Kentin konumu gereğince korunması istenen ruhlar denizcilere ait olduğundan işlemelerde gemiler ve deniz teması ön plana çıkıyor. İç mekan çok ferah ve iç açıcı olmasa minbere Moby Dick’in Peder Mapple’ının çıkması gayet mümkün gibi geliyor. Yüzyıl farkı tabii, kilisenin zengin ve güçlü dönemlerindeki estetiğinde başka bir sanat ve mimari anlayışı mevcut.

Anakronik giriş yaptık. Notre Dame de la Garde yolculuğumun ve Marsilya’da geçirdiğim son günün hatırası. Halbuki vardığım ilk akşam sadece eski limanın yılbaşı öncesi canlılığını dolanıp güzel Provençal yemeklerden tadmakla meşguldüm. Ertesi gün Montpellier’ye doğru yola çıkmak üzere…

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s