
Mahlukat Bahçesi’ndeki resimlerin özgünlükleri her birinde genel ve özel olanın, yadırgatıcı bir üslup ve karakterizasyonla, hikaye anlatabilecek şekilde bir araya gelmesinden kaynaklanıyor. Her birinde sade bir temel üzerine hayvanlara, bitkilere ve şey’lere dayanan bir “alem” var. Resimlerin alt yapısını oluşturan bedenselliğin sadeliği ve sıradanlığı genel bir insan olma durumu için arka plan kurarken başları oluşturan “mahlukat ve diğer şeyler” kişilikleri ön plana çıkarıyor. Bazı kişilikler hayatı “çözmüşken,” bazıları hiçbir şekilde “tutunamamış” kayıp ruhlar. Ama her biri kendi çapında bir içe dönüş yaşıyor. Parçalar teknik olarak da oldukça özgün. Kalın dokulu kağıtlar üzerine suluboya, yer yer akrilik ve kolajla yapılan resimlerde görsel olarak ilgi çekici kombinasyonlar farklı malzemelerin kullanılmasıyla değişik dokular da barındırıyor.
Resimlerin çarpıcılıkları ise çizgilerinin ve anlatılarının sertliğinden ileri geliyor. Sürreal birer fabl olan her bir parçanın kendine özgü bir mizahi tonu var, ama oldukça kara bir mizah. Hatta yer yer ürkütücü. Bazı karakterler “konuşarak” dertlerini anlatabiliyorlar belki, ama bazıları kendileri başlı başına bir dert. Bir yanda klişe ifadelere dayalı “hayat felsefe”leri, diğer yanda imgelerin alışılagelmiş anlamlarını ters-yüz ettikleri halleri…
Sosyal medyadan merak ve ilgiyle takip ettiğim bu parçalara yakından bakmak çok başka. Renklerin tonlarını, geçişlerini, yumuşak oldukları yerlerin yumuşaklığını, parlak oldukları yerlerin parlaklığını ve tüm bunların zengin sonuçlarını daha iyi görebiliyorsunuz. Ümit Bey’le sergide bir ara en çok hangisini beğendiğimizi konuştuk. Ben aralarından seçemedim. Bir de siz bakın, bakalım ayırabilecek misiniz?
Resimleri internet ortamında Ümit Ünal’ın internet sitesinde bulabilirsiniz:
(Ayrıca bir de “story board” serisi var ki, onlar bambaşka bir “alem.”)