
Mehmet’ten…
Bir çok kişi gibi ben de Hüsnü Arkan’ı önce müziğiyle tanıdım. Sonra, biraz geç de olsa, romanlarıyla da tanıştım. Şarkıları kadar güzel şiirleri de olan Arkan’ın son romanı Hırsız ve Burjuva ile Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanması ise bence edebiyattaki yerini taçlandırdı. Bütün bunlara kendisinin son derece güzel bir insan olduğunu eklersek bir okuru ve dinleyicisi olarak ödüle layık görülmesine çok sevindim. Sadece son romanı değil, görece az bilinseler de, her romanı farklı anlatıları, toplumsal ile kişiselin iç içe geçişindeki doğallığı ve insanın ruhunu okşayan diliyle başarılı metinler.
Daha önce müziğini bilip de romanlarıyla henüz tanışmamış olanlar için Hüsnü Arkan’ın anlatılarına kısa bir yazıyla rehberlik etmek isterim. Normalde tercih ettiğim analitik yaklaşım metinlerin hikayesine dair fazla ipucu vereceğinden bu seferlik biraz daha genel bir tanıtımla yetineceğim.
Ödül alan Hırsız ve Burjuva ile beraber yazarın altı romanı var ve şu anda hepsi Kırmızı Kedi baskısıyla mevcut. Bunlardan ilki, 1998’de yayımlanan, Ölü Kelebeklerin Dansı. Anlatıcısının ölümünden 16 gün sonra yazmaya başladığı günlüğünü içeren anlatı benim en beğendiklerimden biri. Ölümden sonrasının kendi “normal”leriyle günlük bir gerçekliği olduğu ve anlatıcının ölümüne alışmaya, onu anlamaya çalıştığı fantastiğe kayan bir hikayesi var. Aslında ölüm algısı üzerinden yaşama dair bir şeyler söyleyen bir metin.
2001 yılında Menekşeler, Atlar, Oburlar yayımlandı. Bu roman bana Arkan’ın metinlerini tanıtan, ilk okuduğum romanı ve İzmir’den sevdiğim bir dostumun doğum günü hediyesi. Aslında biraz da İzmir’deki dost meclisinin doğasına uygun bir hikaye olduğunu fark ediyorum şimdi. Gecenin geç, sabahın erken saatlerine kadar süren rakılı sohbetlerin lâl ruhlarının diliyle yazılmış, çok sevdiğim, arada tekrar sayfalarını karıştırdığım bir kitap. Velhasıl, bu ikinci roman hayal kırıklıklarının, yaşanmak isteyip de yaşanamayan hayatların ve çıkar yol bulmaya çalışmakla yorgunluğa teslim olmak arasında kalmanın romanı. Hayatın ne kadar bizim kontrolümüzde olduğunu ve ne kadar kendimiz olabildiğimizi sorgulatıyor.
Uzun Bir Yolculuğun Bittiği Yer 2005 yılında çıkmış, benim ise varlığını en son keşfettiğim ve en son okuduğum kitap. Nesiller arası bir aile hikayesi anlatırken bir yandan Sarıkamış’ı da içeren tarihsel bir anlatıya sırtını dayıyor. Uzun ve köklü ömürleriyle ağaçların şahit olduğu hayatları anlattığı, farklı bir çıkış noktasına sahip ama özünde yine insanların sıkıştıkları hayatlarının yükünü taşıyan iç dünyaları ve onların ağırlığı altında iletişim, ilişki kurmaya çalışan insanların yoksunluklarıyla içe dönük bir hikaye. Hüsnü Arkan’ın imzası diyebileceğimiz, özel bir dilsel duyarlıkla şekillenen ağır aksak bir yolculuk, bittiği yere kadar…
2008 tarihli Uyku ise yine bir can insandan doğum günü anısı. Ütopya ile distopya arasında gidip gelen, biraz Orwell ama özellikle William Morris’in News from Nowhere’ini anımsatan bir hikayesi var. Bir ormanın içinde oluşturulmuş özel bir toplumsal düzen ve onun bireysel deneyimleri üzerine kurulu bir hikaye. Orwell ve Morris’ten farklı olan nokta ise yazarın insan ruhunu süzen doğal anlatımıyla üslubu.
Mino’nun Siyah Gülü 2011’de çıkan yine günlük, mektup gibi daha kişisel, öznel, samimi olduğu varsayılan anlatım türlerinin kullanıldığı bir metin. Kendine dayatılan değerler ve normlara kafa tutan Mino’nun geride bıraktıkları üzerinden bir aileye dair bilinmeyenlerin, konuşul(a)mayanların dile geldiği, bir yandan da yakın tarihin travmalarının nüfuz ettiği bir anlatı. Dilsiz anıların ve içerlerde bir yerlerde saklanan ruhların konuştuğu sızılı bir roman.
“Türkiye’nin son yıllarının bir resmini çizerken, yaşanan sosyal ortamın yarattığı bireyleri ve gelinen noktanın 12 Eylül’ün eseri olduğunu yetkinlikle anlattığı için” Orhan Kemal Roman Armağanı’nı alan Hırsız ve Burjuva ise 2014’te çıktı. Bir yandan ekonomik yapının bireyler üzerindeki etkileri aracılığıyla kurulmuş bir toplumsal eleştiri, diğer yandan ilişkiler üzerinden insan olma durumunun dile gelişi. Neo-liberal toplumsal dönüşüm ve değerler dünyası ile süregelen ideolojik sonuçları üzerine biraz felsefi bir yolculuk.
Açıkçası ilk defa Hüsnü Arkan okuyacaklara son romanından başlamalarını tavsiye eder miyim emin değilim. Ödül aldığı için öne çıkacaktır. Deneyimli edebiyat okuru için ilgi çekici bir metin olduğunu düşünüyorum. Ama Arkan’ın metinleriyle yeni tanışacaklara Menekşeler, Atlar, Oburlar ve Mino’nun Siyah Gülü iyi birer başlangıç olur derim.
Hüsnü Arkan'ın kitaplarını çok genel çerçevede inceleyen güzel yazı olmuş, elinize sağlık.
Tesekkurler. 🙂