New York Notları – 1

New York, çok az şehrin sahip olduğu, karakter, özgünlük ve kozmopolitlik üçlemesini bünyesinde taşıdığı için dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Kendine özgü karakteri ve ruhu olan şehirleri anlatmak zordur. İstanbul üzerine yazılan kurgusal ve kurgu dışı metinlerin sayısını düşünün mesela. Bu yazının ise o kadar bile iddiası yok. Ne gezi yazısı ne de yaratıcı bir metin. Başlıktan da anlaşılacağı gibi sadece bazı kişisel notları bir araya getiriyor.
İşin aslı şu: Empire State binasına çıkmadım ya da Özgürlük Heykeli’nin civarına gitmedim. New York’un ünlü markalarının dükkanlarına da uğramadım. Buradaki notlar, iki gün hariç, ziyaretimin her gününde, ortalama 6-7 saat yürümenin sonucu sahip olduğum izlenimlerden ve berbat hava şartlarına rağmen inatla çekmeye devam ettiğim fotoğraflardan oluşuyor.
New Jersey ve Super Bowl
ABD’de beni misafir eden arkadaşım yıllar öncesinden, Bakırköy’den tanıdığım eski bir dost. Büyük bir istekle New York’a gidip çok çalışarak kendine iyi bir yer edinmeyi başarmış, on parmağında on marifet bir adam. Polonyalı eşiyle beraber New Jersey’de yaşıyorlar. Misafire alışkın olduklarından, sağolsunlar, ziyaretim esnasında ihtiyacım olabilecek herşeyi düşünmüşlerdi. Sonuçta NY gibi bir yerde kalacak yer ve ulaşım önemli iki detay.
Aksamalara rağmen fena geçmeyen yolculuğumu tamamlayıp Newark’a akşam vakti indim. Varışımın ertesi günü Amerikalılar için en önemli spor karşılaşmalarından biri olan Super Bowl vardı. Seattle Seahawks ve Denver Broncos arasındaki bu karşılaşma çok az rastlanan bir tercihle New York’ta değil, New Jersey MetLife stadında yapıldı. Arkadaşımın evi uzaktan NYC ve stad manzaralı olduğu için özellikle havai fişek gösterilerini izlemesi bulunduğumuz noktadan oldukça keyifliydi. Böylece hamburgerden oluşan ilk akşam yemeğim ve sonrası Super Bowl etkinliğiyle tam bir Amerikan açılışı yapmış oldum.
Super Bowl aslında sadece bir futbol karşılaşması değil, Amerikalılar için çok önemli bir medya olayı ve sosyal deneyim. Geleneksel olarak, arkadaş grupları ya bir barda ya da birinin evinde bir araya gelirler, pizza, hamburger vb. yiyecekler ve elbette alkol (özellikle bira) eşliğinde önce açılış gösterilerini, sonra oyunu ve aradaki müzik performansını, en sonunda da kapanış gösterilerini seyrederler. Super Bowl’un televizyonda yayınlanmasının ne kadar ciddi bir ekonomi olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Özellikle, ürünlerinin Super Bowl’a özel hazırlanmış reklam filmlerini göstermek için markaların reklam spotlarına verdiği ücretler dudak uçuklatacak cinsten.
Aslında eskiden de çok meraklı olmadığım bir etkinlik Amerikan futbolu. Ama uzun aradan sonra böyle bir imkanım olması ve ortamdaki eğlenceli sohbet nedeniyle, eski günlerin hatırına, Seattle Seahawks destekçisi olarak ben de tarafımı belirleyip iddialara katıldım. Tabii onun öncesinde dev ekran televizyonda oynadığımız spor oyunları rekabet ruhunu tetikleyerek bizi maça hazırladı diyebilirim. Nitekim, çok şans verilmemesine ve başarılı bir geçmişi olmamasına rağmen Seattle maçı büyük bir farkla alarak herkesi şaşırttı.
New York City – Manhattan
New York şehri Brooklyn, Manhattan, Queens, The Bronx ve Staten Adası olarak beş bölgeden oluşuyor. Bunların her birini tek tek gezmek kısa bir yolculukta pek mümkün değildi ama ben yine de elimden geleni yaptım diyebilirim. Şehrin merkezi diyebileceğimiz yer aslında Manhattan adası ve özellikle adanın ortası sayılabilir. Broadway’den Times Meydanı’na, Central Park’tan Wall Street’e New York’un en çok bilinen noktaları bu bölge ve civarında. Eğer yürümekten hoşlanıyorsanız farklı rotalar üzerinden birçok yeri görmeniz mümkün, ama yorulmaktan yana değilseniz ya da zaman kazanmak istiyorsanız kentin metro sistemi gayet güzel çalışıyor ve yaygın. Amacınız şehri gezmekse çoğunlukla mavi hattı kullanarak gitmek istediğiniz birçok yere ulaşabiliyorsunuz.
New Jersey’de kalıyor olmamdan dolayı benim New York City’e giriş noktam Port Authority terminaliydi. Yaklaşık yarım saatlik bir otobüs yolculuğuyla rahatlıkla şehir merkezine varabiliyorsunuz. Hatta kötü hava şartlarına rağmen, eğer seyahat gerçekten imkansız hale gelmediyse, bir şekilde mutlaka şehire varıyorsunuz. New York Büyük Şehir Belediyesi iyi çalışıyor yani!
Eğer Port Authority’den (42nd St.) doğrudan merkeze giderseniz, terminalden çıktığınızda sizi New York Times’ın binası karşılıyor. Buradan Times Meydanı ve Broadway civarını gezebilirsiniz. Benim gibi alelacele karar verip apar topar gitmeyecekseniz önceden bilet alıp güzel bir müzikal seyretmelisiniz. Mesela ben Phantom of the Opera’yı seyretmek isterdim. Belki bir dahaki sefere.
Gökdelenler pek ilgimi çekmez açıkçası. Ama buradaki bazı gökdelenlerin gerçekten çok estetik olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Empire State ya da Chrysler binaları zaten en iyi bilinenler ama bunların dışında da oldukça ilginç yapılarla karşılaşıyorsunuz. Hatta daha güneye, Downtown Manhattan’a doğru inerseniz, binaların hem yükseklikleri, hem de şekilleri yavaşça değişiyor. Böylece birbirleriyle iç içe geçmiş farklı dönemleri ve tarzları takip ederken New York’un kozmopolit karakteri hakkında daha anlamlı bir izlenime sahip olabiliyorsunuz. Hele de NYU civarı ve batısında Greenwich Village ve Tribeca gibi semtlere geldiğinizde New York’u New York yapan sokaklar ve yapılarla daha sık karşılaşıyorsunuz.
Bu bölge aynı zamanda çok güzel restoranların, barların, her türden ilginç ürünler satan dükkanların, kitapçıların, plakçıların ve parkların olduğu en gezilesi yerlerden biri. Ben de bu nedenle farklı zamanlarda birkaç kere buradaki sokakları dolandım. Hatta bir tanesi kar fırtınasına denk geldi.

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s