CAM üzerine…

Camdan Gerçekler
İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan selamlar. Hızlı, yoğun ama bir o kadar da iyi bir seyahatin sonunda aslında yazacak çok şey birikti. Ama kişisel olarak benim için bu yazı öncelikli. Bu hafta bir kere daha gördüm ki, değerlendiren için sosyal medyanın çok güzel yanları var. Birikimine, duruşuna ve tarzına ayrı ayrı hayran olduğum çok hoş bir insan bana büyük bir iyilik yaptı ve geldiğimin ertesi akşamı kendimi Cam’ı izlerken buldum.
            Levent Kazak’ın yazdığı ve Laçin Ceylan’ın yönettiği Cam’da birçoğumuzun televizyon ekranlarından tanıdığı Dolunay Soysert, Deniz Çakır, Selen Uçer, Bülent Alkış ve Mete Horozoğlu oynuyor. Çok keyifli bir metin, enerji dolu bir performans ve kesinlikle yaşanması gereken bir tiyatro deneyimi… Zaten oyundan önce çalan müzikle beni daha baştan tavladığını itiraf etmeliyim. Sahne tasarımı ve dekor da çok şık…
Metin
O zamanlar neyi ne kadar anlıyordum şüpheli ama Levent Kazak’ı TRT’deki Kim Bunlar döneminden beri severek takip ediyorum. Özellikle de yazarlığını çok başarılı buluyorum. Onun metinleri genellikle özgünlükleri ve yazara özgü komedi anlayışıyla dikkat çeker. Her metninde ciddi bir entelektüel birikimin özümsenmiş izleri görülür. Ayrıca, demagojiye kaymadan ve komik olma durumunu koruyarak eleştirel yazabilecek kadar da iyi bir yazardır. Mesela, senaryosunu yazdığı Hacivat ile Karagöz Neden Öldürüldü? filmi çağdaş komediler arasında benim favorilerimdendir. Bütün bunlar söz konusu olduğunda Cam’dan beklentilerim oldukça yüksekti ve ne güzel ki, bu beklentilerimin karşılandığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

Cam’ın hikâyesi Rüya ve Mehmet’in boşanmak üzere avukata gidecekleri gün başlıyor ve bu iki karakterin ilişkilerindeki sırlar ve yalanların ortaya çıkmasıyla gelişiyor. İlk perdede Rüya’yı arabada bekleyen Mehmet’in aracına kamyon çarpmasıyla ölümü ve sonrasında Rüya’nın hikâyesi anlatılıyor. İkinci perdede ise arabada bekleyen ve ölen Rüya ve sonrasında Mehmet’in hikâyesi anlatılıyor. Olay örgüsü ve bakış açısı bu alternatif anlatı yapısıyla iki perdedeki ufak ama önemli farklılıklar üzerine kurulmuş. Ölen tarafın kim olduğuna göre tarafların sakladığı gerçekler ortaya çıkıyor ve aynı olayın mümkün olabilecek farklı sonuçları ilgi çekici ve eğlenceli bir şekilde veriliyor.

            “Olay farklı yaşansaydı ne olurdu”  sorusu üzerine kurulan anlatı çatısı değişik şekillerde sıkça kullanılagelmiş olmasına rağmen hala gelenekçi “çok seslilik” yaklaşımından daha özgün sayılabilir. Dürüstlüğün sorgulandığı Cam’ın hikâyesinde de bu yöntem çok şık durmuş, içerik ile teknik birbirini başarılı bir şekilde tamamlıyor. Doğru-yanlış meselesinin nasıl çıkarlar doğrultusunda şekillendiğini ve modern insanın bu tür zaaflara ne kadar eğilimli olduğunu gösteren yazar insanların çıkarcılığını ve ikiyüzlülüğünü seyircinin de sorgulaması için hareket alanı bırakıyor. Ve hatta bunu herhangi bir yargılama sürecine sokmadan, oldukça komik bir şekilde yaparak biraz da seyirciyle dalga geçiyor. Kim bilir belki de güldüğümüz farklı tezahürleriyle kendi gerçeğimiz…
Asıl etki oyunun sonunda iki perdenin açığa çıkardığı ve karakterlerin sınırlı bir şekilde farkında olduğu gerçekler “her şeyi gören” seyircinin kafasında birleştiği anda oluşuyor. İkinci perdenin sonuyla birlikte birinci perdenin detayları da kristalleşiyor. Boşluklar dolduğunda Rüya ile Mehmet’in “büyük aşk”ının da gerçek yüzü -sadece seyirciye- görünüyor.
Performans
Metnin keyifli özgünlüğüne daha da değer katan şey yaratılan karakterlerin içinin oyunculukla müthiş bir şekilde doldurulmuş olması. Ölen tarafla birlikte ortaya çıkan ya da çıkamayan sırların karakterlerin psikolojileri üzerindeki etkisi özellikle Deniz Çakır’ın harika performansında zirveye ulaşıyor. İpek karakterinin birinci perdedeki tavrının psikolojik altyapısı ikinci perdede Mehmet’le gizli ilişkisinin ve Mehmet’in ona da yalan söylediğinin ortaya çıkmasıyla gerçek anlamını ele veriyor. İlk başta karakterin sadece kendisinin bildiği gerçeğin oyunculukla ne kadar iyi verildiği seyircinin de aynı gerçeğe vakıf olmasıyla parıldıyor.
            Bülent Alkış ve Selen Uçer’in canlandırdığı karakterler oyundaki en karikatüre yakın ve komik karakterler. Alkış’ı televizyonda –gayet başarılı bir şekilde- sıklıkla canlandırdığı idealist karakterlerinden farklı bir rolde görebilmeyi çok istiyordum. Söz konusu tiplere çok yakıştığı için herhalde, şu ana kadar başka bir rolüne denk gelmemiştim. Ama Cam’daki performansıyla çok farklı bir rolü de aynı başarıyla canlandırdığına ve keyifli bir komedi yarattığına şahit olmuş bulunuyorum. Selen Uçer ise tek kelimeyle harika! Oyunun son sahnesini zirveye taşıyan oyuncuya komedinin çok yakıştığını düşünüyorum. Müthiş bir enerjisi var ve oyuna kısa, öz ama derinden damga vuruyor.
Bir camın açılması kadar basit bir olayı takiben, bir camın elverdiği açıdan görülebilen olayların bir cam kadar hassas ilişkileri, darbe aldığında paramparça olan bir cam gibi anlatan bir oyun Cam. Çok mu camlı oldu?! Gidin kendiniz görün Cam’dan içerisini
Nota Bene: Bana davetiye ayırmak nezaketini gösteren sevgili Laçin Ceylan’a bu yazı vesilesiyle tekrar teşekkür ederim.

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s