Gülse Birsel’in Avrupa Yakası’nı ilk sezon takip etmiştim. Yeni sezonlarla gelen değişikliklerden ve yurt dışında olmamdan dolayı sonraları uzaklaşmış olsam da, fırsat buldukça izlemeye devam ettim. Senaryodaki gelgitlerine rağmen oldukça keyifli tiplemelere yer veren dizi genel olarak başarılıydı. Bu nedenle, birçok kişi gibi Yalan Dünya’yı ben de merakla bekliyordum.
Yalan Dünya’nın ilk bölümü yer yer keyifli ama bir bütün olarak hayal kırıklığıydı. Çok iyi bir kadro oluşturulduğu kesin. Projede Altan Erkekli, Hasibe Eren, Füsun Demirel, Bartu Küçükçağlayan gibi seyretmekten zevk aldığım oyuncuların yanında birçok da ünlü isim var. Bu açıdan bir zenginlikten bahsedebiliriz yani. Ama ben bu zenginliğin bazı zayıflıkları kapatamayacağını düşünüyorum.
Şöyle ki, ilk bölümde en çok dikkatimi çeken şey senaryonun zayıflığı oldu. Maalesef, Avrupa Yakası’nda güzel bir metin ve ritim yakalayan Birsel, Yalan Dünya’da aynı şeyi yapmaya çalışsa da kanımca çok başarılı değil. Belki de aynı şeyi yapmaya biraz fazlaca çalışıyor. Bu da senaryonun, ilk dizinin senaryosunun yeni bir kostüm ve makyajla, yani yüzeysel değişikliklerle yeniden kullanıma sunulmuş hali duygusu veriyor. Hikâyeler, karşıtlıklar, hatta kimi zaman şakalar bile Avrupa Yakası’nın gölgesini taşıyor. Daha da kötüsü, mesela Karadenizli marangoz tiplemesinin replikleri Avrupa Yakası’nda aynı oyuncu tarafından canlandırılan karakterle birebir aynı! Diğer oyuncuların canlandırdığı tipler de, her ne kadar önceki dizidekilerden farklı olsa da tipografi kendi içinde aynı.

Zaten bir diğer sorun da bu noktada ortaya çıkıyor. Senaryonun ve hikâyenin yüzeyselliğini kapatmak için iyi bir oyuncu kadrosunun yanında, artık bir Birsel klasiği haline gelmiş, “tip”lere çok yükleniliyor. Tipolojik komedi yapmak aslında çok zordur. Hem komik, hem tipik olacak… Ne klişe, ne aşırı abartı olacak… Bu denge ince bir dengedir. Örneğin, Avrupa Yakası’nda Peker Açıkalın’ın karakterini fazlaca abartılı bulmuştum. Burhan tiplemesi ise arada göze fazla batsa da Engin Günaydın’ın oyunculuğu ile etkili bir şekilde kullanılmıştı. Dizide tipleriyle zirve yapansa kesinlikle Binnur Kaya’ydı.
Yalan Dünya’da ise yine bir sürü tip var. Ama ne tipler… Keskin çizgileriyle özellikle zayıflıkları ön plana çıkarılan karikatürler. Aslında başarı potansiyeli olan, ama diğer eksiklikler nedeniyle aşırı yük taşımak zorunda kalan, bu nedenle fazla göze batabilecek tipler. Gerçi iyileri de var. Bartu Küçükçağlayan’ın karakteri bunlardan biri. Bunda hem ergen tipolojinin hem de oyunculuğun başarısı önemli. Aslında Beyazıt Öztürk’ün karakterinin de potansiyeli var, Beyaz arka planda kalmayı başarabilirse bir güzel tip de oradan çıkabilir. Açıkçası Sarp Apak’ın karakterinden çok umutlu değilim. Hasibe Eren’inki de Eren’e rağmen hüsrana uğratabilir.
Yalan Dünya bu frekansta devam ederse bence Avrupa Yakası’nın gölgesinde kalacak. Hatta Avrupa Yakası’nın son bölümlerinde hissedilmeye başlanan hikâye yorgunluğu, Yalan Dünya’nın daha başından varlığını hissettiriyor. Gülse Birsel’in kendisi de dâhil olmak üzere, birçok yazar İstanbul’un kültürel mozaiğindeki çatışmayı defalarca anlattı. Bence bu tema özgün olarak kullanılmadığı sürece miadını doldurdu. Bir ara Sevgili Dünürüm vardı. Yine yakın zamanda, kadrosuna rağmen tutmayan İstanbul’un Altınları vardı. Televizyon kanalları benzer hikâyeler, benzer tipolojik karakterler, yüzeysel komiklikler ve çok kullanılmış karşıtlıklardan oluşan ve özgün bir senaryo olmadığı için başarısız olan yapımlarla dolu.
Uzun lafın kısası, bence Yalan Dünya’nın durumu kritik. İyi bir oyuncu kadrosu ve aşırı tipolojik karakterler üzerinden yaratılan komedi zayıf bir senaryoyu kurtarmaya yetmiyor. Bakalım ilerleyen bölümlerde dizi toparlanacak mı?