Bir önceki yazıda önünü açtığım konuya ilgi çok oldu. Ben de daha önceden bu konuda düşünüp kaleme aldıklarımla devam edeyim dedim. Aşağıdaki yazıyı geçenlerde yazmıştım.
***
Mesleğim gereği belki de en çok konuştuğum, tartıştığım, fikir paylaştığım ve danıştığım konulardan biri ülkemizdeki eğitim sistemi, özellikle yüksek öğrenim… Üniversitelerin, diploması iş/meslek garantileyen ya da bir çeşit toplumsal prestij meselesi haline gelmiş kurumlar olarak görülmesi; bir çok gencin kendi naifliği, aile baskıları, genel toplumsal bilgisizlik ve sistemin kendi içindeki bozukluklardan dolayı istemedikleri bölümlere girmeleri ve hatta çoğu zaman üniversiteye girmenin ötesinin düşünülmemesi üniversite eğitiminden beklentilere dair sorunlardan sadece bazıları. Açılan birçok yeni üniversitenin avantajları olsa da genel olarak ciddi bir toplumsal soruna yüzeysel bir çözümden öte değiller maalesef.
Evet artık girecek daha çok üniversite var. Ama asıl sorun her yıl ayrı bir dert olan üniversite sınavlarında mümkün olduğu kadar çok kişinin üniversiteye girmesi değil ki! Elbette üniversiteye hazırlanan gençlere sorsak bu onlar için çok ciddi bir konu ve üniversitelerin artması bir avantaj. Ama bu çok öngörüsüz ve naïf bir yaklaşım –ki zaten yetiştikleri toplumsal düzenden dolayı hayattan beklentilerinde daha bilinçli bir bakış açısı beklemek yanlış olur. Üniversiteye giren öğrenciler ise bir süre zaten yaşadıkları travmatik süreci atlatmakla ve yeni hayatlarına alışmakla meşgul oluyorlar. Daha sonrası sadece sınavlarda geçecek notları alıp mezun olmaya çalışmakla geçiyor. Yani aslında yıllar boyu alıştıkları o yarış düzeninin bir başka halini devam ettiriyorlar. O noktada sadece sınav geçmek önemli oluyor. Kimi için de sınav geçmek bile önemli değil gerçi, çünkü ilerisi için beklentileri yok.
Burada bahsettiğim genellemelere elbette bulunduğu konumdan memnun olan ve üniversiteye gerçekten birşeyler öğrenmeye gelenler dahil değil. Onlar bir kenara… Yanlış anlaşılmasın, öğrencilerimin deli gibi sadece ders çalışmasını da istemem. Zaten aslında öğrenmeyi öğrenseler, ezberden uzak durabilseler, o kadar abartılı çalışmaları da gerekmeyecek ya… neyse…
Dedik ya mesele üniversiteye girmekte ya da mezun olmakta değil. Son sınıfların ve mezunların hemen fark ettiği acı bir gerçek: mezun olduktan sonra ne yapacaklar? Ülkede daha çok üniversiteye ve üniversite mezununa mı ihtiyaç var? Yoksa mezun olanlara sağlanacak iş imkanlarına mı?
Her konuda olduğu gibi bu konuda da kesinlikle demokratik ve eşitlikçi bir duruşum olduğunu söylemeliyim. Üniversite sadece büyük kentlerin, maddi durumu iyi olan ailelerinin çocuklarına hitap etmemeli. Anadolu’nun dört bir yanından, üniversite öğrencisi olabilecek yapıda herkese açık olmalı. Ama bunun çözümü mantar gibi her yere üniversite açmak değil! Zaten üniversite açmak da bir yerlere binalar dikmekle olmuyor. “Yüksek öğrenim” adı altında “yüksek lise” formatında kurumlar bu ülkenin gençleri ve geleceği için hiçbir katkı yaratmaz.
Not: Bu yazıyı yazma amacım farklıydı ve kısa bir metin olacaktı. Ama sanırım bu konuda söylenecekler tek yazıya sığmayacak…
Arkası yarın: Üniversite nedir? Ne değildir?