Bitap Blues Ağır aksak bir nağme uğulduyor Yumuşak bir mırıltıya ileri geri sallanıyor İşitmiştim bir zencinin çaldığını. Geçen gece Lenox Bulvarı’nda Eski bir gaz lambasının sönük mat solgunluğunda Şöyle tembelce bir salındı… Şöyle tembelce bir salındı… Nağmesi o bitap blues Her bir fildişi tuşta esmer elleri O zavallı piyanoyu ezgisiyle inletti Oh Blues! Salınarak çürük çarık taburesinde ileri geri Çaldı o hüzünlü döküntü nağmesini musikişinas bir şapşal gibi Tatlı Blues! Siyah bir adamın ruhundan çıkıp geliyor. Oh blues! Derin bir şarkı sesiyle, tonu melankoli İşittim o eski piyano inler, şarkı söylerken o Zenci “Kimsem yok kendimden başka Çatmayacam kaşımı daha da Ve kaldırıcam derdimi tasamı rafa” Pam pam pam vurdu ayakları taşa Bastı biraz notalara, çaldı birkaç şarkı daha “Bitap Blues benimkisi Hoşnut olamıyorum Bitap Blues benimki Hoşnut olamıyorum Mutlu olamıyorum artık Ve keşke ölsem diyorum” Ve gece boyunca o nağmeyi mırıldandı Yıldızlar söndü ve ay battı Bitap Blues yankılanırken kafasında O uyudu kaya gibi ölmüşcesine ya da
Cazonya Ah, gümüşi ağaç Ah, ruhun ışıldayan ırmakları Bir Harlem kabaresinde Altı kocabaş zenci çalıyor Danseden bir kız gözleri cesur İpekten altın bir elbiseyi havalara savuruyor Ah, şakıyan ağaç Ah, ruhun ışıldayan ırmakları Havva’nın gözleri Hani o ilk bahçede Biraz fazla mı cesurdu Fazla mı göz alıcıydı Kleopatra Altından esvabıyla Fırıl fırıl dönen bir kabarede Altı kocabaş cazcı çalıyor.
