Tiyatroya bir edebiyatçı olarak yaklaştığımdan olsa gerek klasik sayılan metinlerin sahnelenmesi ilgimi çeker. Ama söz konusu klasik oyunlara da her zaman aynı meseleyi tekrar ederek yaklaşırım: Eğer çok özgün ya da çok etkileyici bir yeniden sahneleme olmayacaksa klasik metinlerden çıkan işler kısıtlı ve çoğunlukla keyifsiz olur. Mesela, asıl etkisi ilk karşılaşmada olan Godot’yu Beklerken’i aynı şekilde kaç kere seyredebilir ki bir insan? Bu sıkıntıyı aşabilmek için deneysel sahneleme teknikleri kurtarıcı olabilirken, deneysellik adı altında anlamsız uygulamalara da sıklıkla rastlanır maalesef. Kadıköy’ün özel sahnelerinden Küçük Salon’daki Faust’a da bu tür endişelerle yaklaşmadım dersem yalan olur.
Faust farklı üniversitelerde dersini verdiğim, farklı versiyonlarını ve üzerine yapılan araştırmaları bildiğim ve hakkında yazıp çizdiğim; yani, özetle çok sevdiğim ve tanışık olduğum bir anlatı. Bilenler bilir Mefisto’yla bizim yakınlığımız eskilere dayanır. Bu yüzden de Emre Tandoğan’ın yönetmenliğinde sahnelenen tek perdelik Faust’un endişelerimi boşa çıkarmasından ve önyargılarımı yıkmasından aldığım keyif, oyundan aldığım keyife denk oldu.
Hikayenin Goethe versiyonundan uyarlanan ama metinselliğin gayet güzel bir şekilde minimalize edildiği oyun aslında 55 dakikalık bir sahne performansı. Işık, ses, dekor gibi detayların da aynı şekilde minimal olması oyunculuğu ön plana çıkarıyor ve çok da iyi oluyor. Genç oyunculardan oluşan ekibin, hem tek tek hem birlikte, performansları çok başarılı. İsimlerini geçmemem sadece hangisinin kim olduğunu bilmememden kaynaklanıyor. Tandoğan oldukça iyi bir kadroyla çalışıyor. Koreografi, sırf koreografi olsun diye değil, bir anlam yaratmak için kurulmuş. Seyirciyle yer yer yakın temaslar olan bir sahneleme söz konusu. Eğer oyunu oyunla iç içe deneyimlemek istemezsiniz, en arka köşedeki yerlere oturmanızı tavsiye ederim. Nitekim, geri kalan her yer seyirciyle beraber sahnelemenin bir parçası.
55 dakikada, nerdeyse sözsüz, bir Faust’u sadece mümkün değil başarılı kılan nokta Tandoğan’ın rejisinin deneyselliğinin kendi içinde de, metinle kurduğu ilişkide de anlamlı olması. Oyunun hikayesinden kopmazken aslen karakterlerin iç dünyasının karmaşasına odaklanan performans, sahnede içsel anlatı kurma yönünde çok etkili. Birden fazla Faust’lar ve Gretchen’ler Mefisto’yla iç içe geçerken ve bu geçişler oyuncuların dönüşümleriyle zenginleştirilirken, Goethe’nin Faust’unun ana meselesi olan psikolojik derinlik çok iyi yakalanmış. Koronun ve anlatıcının olmadığı sahne gerçekliğinde güzel, akıllıca ve özgün bir içsel tasvir sunuluyor. İçe dönük bir anlatıyı iç dünyanın sessizliğinde vermekten daha etkin başka bir yol düşünemiyorum. Çok etkilendiğim bu detayda Tandoğan’ın yaratıcılığına ve ekibinin enerjisine sağlık. Küçük Salon’daki Faust bu sezon gönül rahatlığıyla mutlaka görün diyebileceğim bir oyun.