Aslında bu yazının zamanı geleli çok oldu, hatta belki geçiyor bile. Yan Etki, 2012’nin yazında İstanbul’a döndüğümde tanıştığım ve üst üste kurulan birçok yeni tiyatro grubu arasında fark edip takip etmeye başladığım 2-3 gruptan biri. Bu iki yıl içerisinde yönetmenliğini Serkan Üstüner’in yaptığı üç Yan Etki oyunu seyretme imkanı buldum: Yalnız Batı, Kurabiye Ev ve Tavşan Deliği. Bu oyunlardan ve Serkan’la sohbetlerimizden anladığım kadarıyla ekip olarak net bir tarzları olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun en açık ifadelerinden biri oyun seçimleri. En azından benim izlediklerimde hikayeleriyle birbirinden farklı olan ama benzer bir tematik yapıyı takip eden bir tarzın seçildiğini söyleyebiliriz.
Yan Etki’nin seçtiği oyunlar genellikle insan ilişkilerinin sıradan, gündelik gerçekliklerini hayatın kritik anlarında mercek altına alarak dramatize eden metinler. Aile içi çatışmalar ya da aile yapısının alışıldıklığı içinde sıradanlaşan travmalar bazen Tavşan Deliği’nde olduğu gibi gayet olası derin acıların deneyimleri, bazen de Kurabiye Ev’deki gibi çarpıcı hikayelerin rahatsız ediciliği aracılığıyla anlatılıyor. Metinlerin hepsinde büyük ya da küçük travmalar, onların duygusal yoğunlukları ve yoğunlukları içerisinde sıradanlıkları ön plana çıkıyor. Böylece bir çizgiden, üsluptan bahsetmek mümkün olabiliyor.
Grubun oyunlarında dikkatimi çeken iki başarı unsuru var. Bunlardan ilki reji. Yan Etki’nin kendi sahnesi Asmalı Sahne oldukça küçük bir mekan ve bunun dezavantajları belli. Bu imkansızlık sahne kullanımında yaratıcılık gerektirdiği için de sahnelemeye hemen her oyunda çok dikkat edildiğini fark edebiliyorsunuz. Gereksiz hiçbir detay bulunmuyor ve herşey yerli yerinde, yaratması gereken etkiyi yaratacak şekilde konumlanmış oluyor. Dikkatimi çeken ikinci nokta ise oyuncu seçimleri. Birçok ufak tiyatro grubunun tersine Yan Etki teknik olarak bir grup tiyatrosu sayılmaz. Faruk Barman dışında grubun düzenli bir oyuncusu yok. Ona çoğunlukla Deniz Karaoğlu eşlik etse de oyuncular oyuna göre sıklıkla değişiyor. Hatta, ekip olarak farklı kişilere imkanlarını açmayı sevdikleri için isim ve sahne kullanımını başka yönetmenlere de açık tutuyorlar. Yani, kadrolu bir sistemden bahsedemiyoruz. Bu da çeşitliliği ve dinamizmi arttırdığı için bir avantaj olarak düşünülebilir.
İzlediğim Yan Etki oyunları içinde benim favorim, İrlanda kara mizahını çok sevdiğim için, Yalnız Batı. Ama kişisel tercihimin ötesinde, Yan Etki’den izlediğim bu ilk oyun, rejisinden oyuncuların uyumuna, ritminden sahne tasarımına herşeyin başarılı bir şekilde bir araya geldiği keyifli bir bütünlüğe sahipti. İrlanda asıllı İngiliz yazar Martin McDonagh aslında ait olduğu kültürel geleneğin sık rastlanan bir tarzını takip ediyor (bkz. John Millington Synge – The Playboy of the Western World). Yalnız Batı, adının da sorunsallaştırdığı bir anlatıyla, aile içi kopukluklar, çatışmalar, şiddet, yoksulluk, kayıp ruhlar, onların kurtarıcısı gibi görünen Katolik inancı ve kendilerine bile hayrı olmayan pederlerin “sürü”ye sahip çıkamamaları gibi İrlanda edebiyatının içine işlemiş temaları -yine klasik bir İrlanda üslubuyla- zekice ama sert bir espiri anlayışı üzerinden temsil ediyor. Faruk Barman bu oyunda özellikle etkileyici bir performans sergilemişti ve Deniz Karaoğlu ile sahnedeki uyumlarını sonuna kadar kullanmışlardı.
“Hayatım, bence çocukları satmalıyız” gibi bir cümle ile yola çıkan Kurabiye Ev ise gruptan seyrettiğim oyunlar içinde en çarpıcı hikayeye sahip olanı. Aile olmanın güzelliği ile anne-baba olmanın ağır sorumlulukları arasında sıkışıp kendi hayatlarının ellerinden kayıp gittiğini hisseden genç bir çift, onu tutabilmek için çocuklarını evlatlık olarak satmaya ve maddi getirisi ve sağlayacağı özgürlük ile hayata yeniden başlamaya karar veriyorlar. Hikayenin bu kadar çarpıcı olması aslında modern bireyin sıklıkla farklı şekillerde deneyimlediği mutsuzluk ve kafa karışıklığının sert bir tokatla ifade edilmesi anlamına geliyor. Birçok insanın yaşadığı ama farkında olmadığı, ya da farkında olup da ötelediği bu psikolojik durum geleneksel bir anlatıyla verilseydi belki de sadece “evet, evet” tepkileriyle hak verilecek ve sonrasında hayat hiçbir değişikliğe uğramadan devam edecekti. Ama oyunun duygusal şiddeti izleyicide derine yerleşen bir huzursuzluk yaratarak daha kalıcı bir etkiyle sonuçlanıyor. Pınar Çağlar Gençtürk oyundaki anne rolüyle o kalıcı etkinin oluşmasında büyük bir yere sahip ve Deniz Karaoğlu ile güzel bir denge oluşturuyorlar.
En son seyrettiğim Tavşan Deliği ise bir yas hikayesi. Aslında her yas en çok tutanın canını yakarken ölümün olağanlığı farklı bir trajediye dikkat çeker. Yaşanan bir kazanın neden olduğu travmayı, alt üst ettiği dengeleri, yıprattığı aile ilişkilerini ve aile bireylerinin acıyla yaşayabilme çabalarını anlatan Tavşan Deliği bence Kurabiye Ev kadar olmasa da ağır bir metin. Ama temposu Kurabiye Ev’den biraz daha düşük. Sahnelerin geçişleri ve bağlantıları bu yavaşlığın sıkıcı olmasını engellerken, aynı zamanda anlatılan hikayenin duygu yoğunluğunun da sindirilmesini sağlıyor. Bu tür ritmi düşük ve ağır oyunlarda oyunculuk elbette önemli ve yönetmenin oyuncu seçimleri gayet başarılı. Fakat özellikle Melike Güner ile Yağız Can Konyalı hem beraber, hem ayrı ayrı gerçekten çok iyiler. Birlikte oldukları sahnelerde yakaladıkları enerji bütün dikkatin onlara kilitlenmesine neden oluyor. Draması baskın, etkileyici bir oyun Tavşan Deliği.
Yan Etki’nin ve Serkan Üstüner’in rejisinin bende belli bir kalite kriteri oluşturduğunu söylemekten çekinmiyorum. Sezonun sonuna yaklaşırken ve tiyatro festivali devam ederken henüz seyretmediyseniz Yan Etki’yi listenize almanızı tavsiye ederim.