San Francisco’da İrlandalı bir “Dandy”

c99c7-owsfOscar Wilde’ın 1882 yılında, yirmili yaşlardayken, New York’ta başlayan ve San Francisco’da biten ABD macerasını yazarın meraklıları dışında pek bilen yoktur. Yazarın bu gezide Estetizm, İngiliz Rönesansı gibi konular üzerine yaptığı konuşmalarıyla ortalığı karıştırdığını söylemek doğru olur. Aldığı tepkilerden anlaşılacağı üzere Wilde’ın özgün tarzı dönemin Amerikan kültürünün kendine dönük denebilecek zihniyetine oldukça ters düşmüş.
            Sahne Cihangir’de sahnelenen “Oscar Wilde in San Francisco” isimli İngilizce oyun Wilde’a olan ilgim ve San Francisco’yla olan kişisel bağımdan dolayı merakımı uyandırdı. Her zaman İngilizce bir oyuna da rastlamadığım için izlemek istedim. Eric Wilcox’un yazdığı ve Luke Webb’in Wilde’ı canlandırdığı bu oyun maalesef bir hayalkırıklığı oldu. Öncelikle, oyunun metinsel açıdan çok başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim. Bunun iki ana nedeni var. Birincisi metin tam olarak ne olduğuna karar vermiş bir metin değil. Bir yandan Wilde’ın belli başlı konularda düşüncelerini, özellikle San Francisco’da yaptığı halka açık konuşmaların içeriğini yazarın karakteriyle birleştirerek vermeye çalışıyor. Bilgilendirici, iyi araştırılmış ve bu açıdan değerli olabilir ama bana göre bir “oyun” değildi. Daha çok Wilde’ın söz konusu görüşlerinin performatif olarak ortaya konulduğu arada kalmış bir metin.
Tek kişilik oyun yazmak çok zordur. Oscar Wilde gibi bir adam böylesi bir oyun için güzel bir malzeme ama yazarın bunu iyi değerlendiremediğini düşünüyorum. Metin, Wilde odaklı olmasına rağmen, dilsel açıdan onun kendine özgü tınısını ve tarzını yakalayamamış. Sahnedeki karakter Wilde olsa da, konuşan o değil, ses onun sesi değil. Oscar Wilde denince, çok kendine özgü bir yazar olduğu için bir yandan tarzını yakalayan birinin rahatlıkla yeniden üretebileceği ama o tarz yakalanamadığı noktada da eksikliğinin hemen fark edilebileceği belirgin bir üslup söz konusu.
Oyunun performans olarak da çok iyi olduğunu söylemek mümkün değil maalesef. Yer yer güzel anlar yakalanmış olsa da, Luke Webb’in Wilde’ı yazarın büyük “karakter”ine can vermekte zayıf kalmış. Sahnede farklı karakterleri de canlandıran oyuncu sıklıkla aksandan çıkıyor, farklı karakterler arasındaki ayrımı çoğunlukla aksan üzerinden kurduğu düşünülürse, bu tür kaymalar performans açısından sorun teşkil ediyor. İlginç bir şekilde, Amerikalı gazeteci karakterini seyrederken gözümde sürekli Nicholas Cage canlandı. Oyunculuk ve konuşma tarzı ondan esinlenilmiş gibi. Ama bence oyunculuktaki asıl sorun, yine Oscar Wilde’ın hayatı da büyük oynayan bir karakter olmasından kaynaklanıyor. Yani, hayatı bir sanat eseri olarak gören ve yaşayan yazarı canlandırırken Webb daha “büyük” oynayabilirmiş, hatta oynamalıymış da. Yazarın kişiliği ve hayat tarzı buna çok müsait, özellikle de “doğallık” denen kavrama inanmayan biri olduğu düşünülürse.
İyi niyetli, güzel amaçla hazırlanmış bir oyun, ama iyi niyetin yetersiz kaldığı bir durum var ortada. Bir de tabii, 1989’da İrlanda’da prömiyer yapan, Terry Eagleton’ın yazdığı ve Oscar Wilde’ı Stephen Fry’ın oynadığı (kaydını seyretme imkanı bulduğum) Saint Oscar metinsel ve sahneleme açısından benim için bu alanda çıtayı biraz fazla yükseltmiş olabilir. (Hep Saint Oscar‘ın Türkiye’de sahnelenmesini ve Oscar Wilde’ı Ferhan Şensoy’un canlandırmasını hayal etmişimdir.)

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s