Kazuo Ishiguro – An Artist of the Floating World

ishi

Yaşanmışın ağırlığı ile yaşamın uçuculuğunun karşıtlığında havada asılı süzülen, su üstünde batmadan yüzen bir dünya…

“OCTOBER, 1948

If on a sunny day you climb the steep path leading up from the little wooden bridge still referred to around here as ‘the Bridge of Hesitation,’ you will not have to walk far before the roof of my house becomes visible between the tops of two gingko trees. Even if it did not occupy such a commanding position on the hill, the house would still stand out from all others nearby, so that as you come up the path, you may find yourself wondering what sort of wealthy man owns it.”

***

“EKİM, 1948

Güneşli bir günde buralarda hâlâ ‘Tereddüt Köprüsü’ diye anılan küçük ahşap köprüden doğru uzanan sarp patikayı tırmanırsanız, hemen ötede iki gingko ağacının tepesinin arasından evimin çatısı görüş alanınıza girecektir. Tepede bu kadar hâkim bir konumda olmasaydı da civarındaki diğer evlerden ayrılırdı. Öyle ki, patikadan beri gelirken kendinizi onun ne türden varlıklı bir adama ait olduğunu merak ederken bulabilirsiniz.” (çev. B.A.)

Kazuo Ishiguro’nun An Artist of the Floating World romanı (1986, Tr. Değişen Dünyada Bir Sanatçı, çev. Suat Ertüzün) bu paragrafla başlıyor. Görkemli bir ev… Tabii ki bir romanda geçen, hatta onu açan hiçbir ev sadece bir ev değildir. Nitekim, anlatıcının evinin fark edilmemesi mümkün olmayan görkemi, ona doğru giden ‘tereddüt köprüsü’nün gölgesinde şekillenmekte ve köprünün “hâlâ” bu ismi taşıyor olması okuru bahsi geçen evi, köprüyü ve patikayı içeren dünyanın geçmişliğine dair uyarmaktadır. Kaldı ki, karakterin “dünya”sının havada asılı kalıp süzülüşü de, su üstünde batmadan yüzüşü de hikâyeyi katman katman yüklemektedir. Siz de bir hikâyeyi dinlerken benim gibiyseniz, Masuji Ono’nun yanında diz kırıp ona kulak verdiğinizde, yüzündeki çizgilerde ve gölgelerde o katmanların izini sürebilirsiniz.

Masuji Ono, bir zamanların ünlü ressamı, görkemli evinin bahçesinde yaşlılık günlerini tamamlamaktadır. Küçük kızı Noriko’nun görücüye çıkışının hazırlıkları nedeniyle inzıvası bölünür ve onu yer yer huzursuz ama daha çok içe dönük ve yaşanmışlıkları anlamaya yönelik, geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarır. Japonya’nın toplumsal ve kültürel tarihi ile ressamın kişisel tarihi iç içedir. Noriko’nun evlilik hazırlıkları ve kendisinin babalık sorumlulukları karakteri değişen dünya düzeninde kızının geleceği için geçmişin yanlışları ve doğruları üzerine düşünmeye iter.

Gençliğinde parlak bir gelecek vaat eden ve ustalığında kendine toplumda saygın bir yer edinen Masuji Ono, II. Dünya Savaşı döneminde sanatını propagandaya adar ve ülkesinin zor zamanlarında akil kişi olarak görev alır. Bu dönemde aldığı bazı kararlar ve yaptığı bazı tercihler II. Dünya Savaşı’nın mağlubiyetiyle ağırlaşır ve ressam savaş sonrası Amerikan etkisinin hissedildiği Japon toplumunda eski saygınlığını yitirir. Halbuki o, zamanın gerekleri ve dahil olduğu toplumun değerleri doğrultusunda doğru olduğuna inandığı şeyi yapmıştır. Yaptıklarının doğruluğundan şüphe duymamıştır. Hatta şüphe duymaya, sorgulamaya ihtiyacı dahi olmamıştır. Ta ki Noriko’nun geleneksel olarak ailelerin tanıştığı ve toplumsal değerlerinin ölçüldüğü görücülük görüşmeleri söz konusu oluncaya kadar.

Japon gelenekleri gereğince gençlerin birbirlerine uygunluklarının, ama aslında ailelerin toplumsal denkliklerinin araştırıldığı bu “tanıma, tanışma” sürecinde görücüye çıkan Masuji Ono olur. Daha önce yaptıklarından ve kendinden şüphe duymayan ünlü ve saygın ressam bu vesileyle başka bir dünyanın kurulduğunu fark eder. Bir zamanlar kendi imkanlarının çok ötesinde olan, hani Tereddüt köprüsünden öte patikadan görünen görkemli ev için yapılan “prestij” sınavından alnının akıyla çıkmıştır. Fakat şimdi küçük kızının ilk görücülük görüşmelerinin onun geçmişi nedeniyle başarısız olduğunu anlar. Masuji Ono’nunki sadece yaşlanmak değildir. Bildiği düzen ortadan kalkmış, yerini anlamak ve alışmak zorunda kaldığı yeni algıların, duyguların ve değerlerin şekillendirdiği bir gerçeklik almıştır. Bir yandan bu durumla yüzleşmelidir. Diğer yandan kızının yakaladığı ikinci şansın yine onun yüzünden hüsranla sonuçlanmasına engel olmalıdır.

Roman II. Dünya Savaşı’yla Japonya’nın geçirdiği siyasi dönüşümü Masuji Ono’nun toplum içindeki konumu üzerinden verirken ülkenin ulusal ve küresel tarihinden bir kesit sunuyor. Fakat Ishiguro’nun karakter yaratımındaki müthiş kuvveti çok başka bir hikâye anlatıyor. Yani, ressamın hikayesine sadece ya da öncelikle bir II. Dünya Savaşı / Soğuk Savaş meselesi olarak bakmak haksızlık olur.

Yeni yapılar yükselmektedir, eski mekanlar boşalmaktadır, arkadaşlıklar bitmekte insanlar dağılıp gitmektedir. Savaşta bombalanan ev tamir edilse de eskisi gibi olmayacaktır. “Gururla Masuji Ono’nun öğrencileriyiz diyeceğiz,” lafları tarihe karışmış, kurulan bağlar liğme liğme olmuştur. Geriye odaları boş görkemli bir ev, yitirilmiş saygınlığın gölgesinde bir yaşlılık ve derin bir yalnızlık kalır.

An Artist of the Floating World imgeleriyle, izlenimleriyle, kavrayışların şaşkınlığı, geç kalışların acılığı ve yaşama deneyiminin tüm ağırlığıyla tarihin yükünün altında kalan, hikâyesi olan özne olarak insanın anlatısı olmasıyla enfes bir roman.

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s